-
1 taban tabana zıt
adv. just the opposite -
2 taban tabana zıt olmak
в ко́рне расходи́ться с чем, противоре́чить чему -
3 taban tabana zıt olmak
v. be poles apart, be a great contrast to, be dead set against smb. -
4 taban
taban Fußsohle f; Schuhsohle f; fig Fuß m; Sockel m; Plateau n; MATH Basis f; (Fluss)Bett n; Grund m; Sohle f (eines Bergwerks); TECH Ankerpflug m; Edelstahl m, Damaszener Stahl m;taban fiyat AGR gesetzliche(r) Mindestpreis;taban tepmek (oder patlatmak) sich D die Füße wund laufen;tabana kuvvet! nimm die Beine in die Hand!;taban tabana zıt direkt entgegengesetzt;tabanları yağlamak sich auf die Beine machen; sich aus dem Staub machen -
5 zıt
напереко́р* * *1. удв. -ddı1) противополо́жность, контра́ст2) противоре́чие; возраже́ниеzıddına basmak / gitmek — злить, де́лать на́зло́ кому; раздража́ть кого
2. удв. -ddızıt gitmek — пере́чить; идти́ напереко́р
противополо́жный; противоречи́выйtabiata zıt — противоесте́ственный
••- taban tabana zıt olmak -
6 taban
"1. sole (of a foot or shoe). 2. floor. 3. base; pedestal; foundation. 4. floor (of a valley, river, lake, sea); bed (of a road). 5. flat top (of a hill, mountain, etc.). 6. econ. floor, lower limit or base. 7. math. base, base plane, base line. 8. iron of good quality. 9. prov. roller (used to smooth the surface of a field). - basma a wrestling hold in which a wrestler plants one foot on his opponent´s stomach and twists his opponent´s chin and shoulder. - boya undercoat (of paint). - dağ flat-topped mountain, table mountain. - fiyat/fiyatı the minimum price (set by the state for an agricultural commodity). - halısı large rug (for a room, as opposed to a corridor or flight of stairs). - inciri fig that has been flattened and then dried. -ları kaldırmak colloq. to run fast, run like anything; to run away, make tracks. - kirişi common joist, floor joist. -a kuvvet! colloq. We´ve no choice but to hoof it! -a kuvvet used to indicate walking or running: Oraya tabana kuvvet gittim. I footed it over there. Tabana kuvvet kaçtık. We took to our heels. - patlatmak to walk, hoof it (a long way). - tabana zıt 1. /a/ diametrically opposite (to), antipodal (to). 2. completely dissimilar, totally unlike, very different, antipodal. 3. complete opposite. - tahtası (a) floorboard. - tepmek to walk, hoof it (a long way). -ları yağlamak 1. to get ready to hoof it a long way. 2. to run fast, run like anything; to make tracks, beat it." -
7 be poles apart
taban tabana zıt olmak, birbirinin tamamen zıttı olmak, zıt kutuplar olmak, aralarında dağlar kadar fark olmak* * *(to be as different or as far apart as possible.) çok uzak olmak; tamamen zıt olmak -
8 run counter to
taban tabana zit olmak -
9 полярный
1) kutup °; kutupsalполя́рные стра́ны — kutup ülkeleri
поля́рные широ́ты — геогр. kutba yakın enlemler
поля́рная орби́та — косм. kutupsal yörünge
поля́рная экспеди́ция — Kutup / Arktika açınsama / araştırma gezisi
поля́рный медве́дь — kutup ayısı
2) ( противоположный) taban tabana zıt, kutupsal••поля́рный день — kutup gündüzü
поля́рная ночь — kutup gecesi
Поля́рный круг — Kutup çemberi / dairesi
Поля́рная звезда́ — Kutup yıldızı, Demirkazık (-ğı)
-
10 be a great contrast to
v. taban tabana zıt olmak, tam tersi olmak -
11 be dead set against smb
v. taban tabana zıt olmak -
12 be a great contrast to
v. taban tabana zıt olmak, tam tersi olmak -
13 be dead set against smb
v. taban tabana zıt olmak -
14 konträr
konträr adj (taban tabana) zıt/karşıt -
15 grundverschieden
grundverschieden ['--'--] adjçok farklı, taban tabana zıt -
16 antipodal
adj. yerkürenin aksi tarafında olan, taban tabana zıddı, tam tersi* * *tamamen zıt olan -
17 antipodes
n. yerkürenin tam tersindeki yer, taban tabana ters olma, zıtlık* * *birbirine zıt iki şey
См. также в других словарях:
taban tabana zıt — birbirine son derece aykırı Boyları bosları bile taban tabana zıttı. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
taban — 1. is. 1) Ayağın alt yüzü, aya 2) Üstü kapalı bir yerin gezinilen, ayakla basılan yüzü, tavan karşıtı 3) Ayakkabının alt bölümü 4) Kaide 5) Bir şeyin en alt bölümü 6) Değerlendirmede en alt derece 7) Bir toplumu, bir kuruluşu oluşturan, yönetime… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dirhemle söylemek (veya konuşmak) — çok az veya yavaş konuşmak Üstadı, profesörle taban tabana zıt yaradılışlı bir insandı yani dirhemle lakırtı söylüyordu. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
takip etmek — 1) yetişmek, yakalamak veya bulmak amacıyla birinin arkasından gitmek, izlemek Kocası okurken gözleriyle satırları takip ediyor, elleriyle boncuk çantasını ovalıyordu. Ö. Seyfettin 2) belli bir yöne gitmek Bu yolu takip ederseniz eve varırsınız.… … Çağatay Osmanlı Sözlük